sema kİMDİR?
Türkiye’nin sadece şefkat ve öz-şefkate odaklı ilk merkezi School of Compassion’ın kurucusu. Stanford Üniversitesi’ne bağlı Compassion Institute ve Mindful Self Compassion organizasyonlarının uluslararası eğitmeni. Bireyler, kurumlar, terapistler, sağlık çalışanları ve sivil toplum kuruluşlarıyla şefkat, resiliency, presence çalışıyor. Vizyoner Zen Ustası Thich Nhat Han’ın Zen ekolünde düzenli olarak inzivalara katılıyor. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. On iki yıl çokuluslu şirketlerde yöneticilik ve 500 saatin üzerinde bireysel Gestalt ve şefkat odaklı liderlik danışmanlığı deneyimine sahip.
Doğadan, edebiyattan, sanattan besleniyor, ama en çok yaşamı dinlemeyi seviyor. Hayatını elinden geldiğince sade ve mütevazi bir hale getirerek, tefekkür ilimlerini günlük hayatına, yakın ilişkilerine, anneliğe taşımaya emek veriyor. Uzunca bir süredir gereksiz tüketimden kaçınıyor. Şefkat, ekoloji, kültürün açtığı yaralar bağlantısı üzerine derinleşmeyi seviyor. Şefkatli aktivizmin mümkün olduğuna inanıyor ve çalışma vaktinin %70’ini gönüllü şefkat projeleri ile geçiriyor. Şefkat kitabı üzerinde çalışıyor. Habertürk Hayat’ta Radikal Şefkat isimli bir köşesi ve Spotify’ da Şefkat isimli bir kanalı var.
sema’nın Life Works Labs Seanslari
daha fazla bilgi için aşağıdaki oturumları tıklayın
Aydınlandığı gece boddhi ağacının altında oturmakta olan Buda’ ya, gölge tanrıça Mara gün ağarana kadar, türlü imtihan ve akıl çelicilerle gelir. Her şey bittiğinde Mara, son kozunu oynar, Buda’ ya o soruyu sorar:
“Sen de kimsin?”
Aslında bir soru bile olmayan bu “Haddini bil, senin neyine?” kolektif psişenin en karanlık seslerinden. Ortaya çıkmak, cüret etmek, ses etmek ise bu meydan okumaya davetiye çıkarmak gibi. Kimi zaman açık, kimi zaman örtülü… Şeker kaplı ya da zehir.
“Sen de kimsin” türlü formlarda ve tekrar tekrar ziyaretimize gelir. Yaratma cesaretinin gölgesi gibi, izler her bir yaratımı.
Yaratıcı hayat spiritüel hayattır, der Clarissa Estes. Yaratma işi, cüret etmek. Cüret etmek, bize özel o arazilerimizi psişenin bu yıkıcı seslerinden korumayı da içeriyor, şefkatle. İçeride ve dışarıda.
Yolumuz uzun, gençliğimiz var demek isterdim ;) Neyse ki bu yolda asil arkadaşlarımız var, diyeceğim onun yerine. Budizm’ de soyluluk doğduğumuz aile, kıyafetler, yaşadığımız yer ve bunun gibi şeylerle ilgili değil; bayıldığım bir asalet tanımı var. İnsanın asıl doğasını yaşaması onu bu dünyada asil kılan yegane şey. Arzular ve korkularıyla ne kadar az yönetildiği, otomatik pilottan ne kadar çıkabildiği, halinden ne kadar memnun dolayısıyla cömert olduğu, cehaletinin ne kadar farkında olduğuna göre bir asalet…
Pek tabii asil arkadaşlar birbirini buluyor. Yol da asil arkadaşlarsız yürünmüyor. İnsanın, insanlığın göründüğünden çok daha başkaca var olabileceğini taa içinden bilen, ve bu yolda kendisine verilen lütufların hakkını sonuna kadar vermeye emek veren asil arkadaşlar…
Love Mafia – ve benzer modern kabilelerimiz- benim için ne ifade ediyor ve ben Love Mafia dostlarına nasıl ses etmek isterim diye kendime sorup biraz oturdum. Buda’ ya özenip sırtımı bir ağaca yasladım. Sessizlikte içimdeki denizin kıyısına bunlar vurdu.
Boddhi ağacının altına dönersek, bu sorudan sonra gök ve yeri sarsarak toprak tanrıçası bir gül şeklinde çıkıyor efsaneye göre ve “Ben senin şahidinim” (I’m your witness) diye kükrüyor.
Tüm mevcudiyetinle şahitlik etmek yeryüzünde bize verilen en büyük güç. Yuvamız bu mavi gezegen boşlukta dönerken, ve insanoğlu ayağını basacağı o sağlam ve mutlak zemini hep dışarıda ve koşullarda ararken kendi içindeki Mara ile çay içmeye cüret eden asil arkadaşlar, birbirinin de yolculuğuna sevgiyle şahitlik edebildi mi, orada BAŞKA bir şeyler oluyor.
En yakın “Sen de kimsin?” i duyuşta bu sesin nereden geldiğini hatırlamak ve “Ben senin şahidinim, belirmeni ve gidişini izleyenim” deyip gülümseyebilmek mümkün olsun dilerim.
“Ben senin şahidinim.”
Sevgiyle, dostlukla.
Sema Demirkan