İrem KİMDİR?
Koç Üniversitesi, Psikoloji bölümü mezunu. İçerik yazarı, editör ve fotoğrafçı. Aynı zamanda freelance olarak markalar ile sosyal medya yönetimi alanında işbirlikleri yapıyor. Bugüne kadar birlikte çalıştığı markalardan bazıları BMW, Huawei, Ford, beIN Connect, Volvo, Samsung, Barilla, Schweppes, Red Bull, Georgio Armani, Neutrogena, LG, HP, Magnum... Tüm referanslarını ve bazı çalışmalarını www.irembali.com üzerinden inceleyebilirsiniz.
Hayatını tutkuları belirliyor; hayata dair heyecanları, merakları. En büyük tutkusu yazmak; bir diğeri, eline kalemi kağıdı (bazen laptopu!) aldıracak yeni deneyimler yaşamak, hikayelerin peşinden gitmek. Bu yüzden kendi keşif peşinde bir seyyah, bir gezgin olarak tanımlıyor. İlerlediği yolda karşısına çıkan keşifleri, ona iyi ki dedirten her şeyi @irembali adlı Instagram hesabında paylaşıyor. Bu hesabı beslemeyi çok seviyor.
Web sitesi: www.irembali.com
İREM’İn Life Works Labs Seanslari
daha fazla bilgi için aşağıdaki oturumları tıklayın
Sizden kendinizi tanıtmanız istendiğinde nasıl cevap veriyorsunuz? İlk kullandığınız kelimeler, ağzınızdan çıkan ilk birkaç cümle ne oluyor? Karşı tarafa kendimizi nasıl tanıttığımızın benlik algımızla doğrudan ilişkini olduğunu yaşayarak anladığım günden beri, kendimi hep tutkularımla tanıtıyorum; hayata dair heyecanlarım, meraklarımla. Bu kez de öyle yapacağım.
Hayattaki en büyük iki tutkumdan biri yazmak. Diğeri, elime kalemi kağıdı aldıracak yeni deneyimler yaşamak, hikayelerin peşinden gitmek. Nasıl deneyimler derseniz – bir tanımı da, sınırı da yok. Mekan keşifleri, farklı mutfaklara özgü lezzetler, yeni kitaplar ve filmler, daha uyanık ve farkında bir insan olma yolunda gidilen yollar... Hayata dair ne varsa kabulüm. Merakım her şeye, herkese.
Bugüne kadar hep çok fazla şeye ilgi duyan biri oldum ve bu bir engel gibi göründü gözüme. Tek bir konuda uzmanlaşmış, kendine bir alan seçip ona adanmış insanlara hayranlık duydum. “Ben neyi seçeceğim, neye yoğunlaşacağım?” diye sorup durdum kendime. Artık biliyorum cevabını. Birini seçmeye gerek olmadığını, her birinden parçalar alarak büyüdüğümü biliyorum. Hayatımda hepsine yer var, hem de bol bol.
Tek bir şey kaldı sonra geriye, hepsine yer olsa bile, bir ortak noktaları olmalıydı. Onu da buldum sonra: Yaşadığım, tattığım, gittiğim, tanıştığım, deneyimlediğim ve bana ‘iyi ki’ dedirten her ne varsa, kim varsa yazacak ve fotoğraflayacaktım. Buymuş benim ruhumu besleyen, keşfettim.
Ve en son, paylaşma tutkumu yansıtacak bir kanal buldum kendime. Kendi Instagram hesabım, @irembali. Bu benim için yalnızca bir hesabı daha aktif hale getirmek değildi, bir ‘görünür olma’ meselesiydi. Bugüne kadar keşifleriyle ilgili çektiği fotoğrafları kendine ait kutularda saklayan; notlarını, hikayelerini, fikirlerini, düşüncelerini kendi defterine yazan ben, kendimi olduğum gibi ortaya koyacaktım. “Ben buyum, böyle düşünüyorum, bunları seviyorum, bunları sevmiyorum” diyecektim.
Önce çok kararsız kaldım, korktum, endişelendim; “ya böyle olursa?”, “ya şöyle derlerse?”ler üşüştü zihnime. Ve başta tutundum hepsine, beni kendi içlerine çekmelerine izin verir gibi oldum. Bir süre durdum bu yüzden, kımıldayamadım. Sonra bir an geldi, “ne yapıyorsun?” dedim kendime, “seni heyecanlandıran bir şey var ve sen başkalarının hakkında düşünebileceği olumsuz şeyleri bahane ederek ona arkanı dönüyorsun.”
Sonra sıfırladım kendimi, arındım ihtimallerin dünyasından, an’a geldim. An’da sordum kalbime, “her şeyi koy kenara, sen konuş, seni dinliyorum” dedim. Fazla söze gerek kalmadı sonra, aktı gitti. Başladı yolculuğum.
Ne büyük özgürlük, ne büyük rahatlama! Bir dikleştim sanki; garip bir korkusuzluk, tuhaf bir kendinden emin olma hali. Bana çok yeni, çok taze. Sonra, yarattığım ve daha yaratacağım bu hesabın amacını hatırlattım kendime, ‘öz’ü sulamak’ koydum adını. Hepimizin öz’ü ışıl ışıl ve çok bilge çünkü. Sadece bir çiçeğin yapraklarını kapatması gibi, kendini kapatıyor zaman zaman ve onu her ne besliyorsa, onunla sulanmayı bekliyor. @irembali’de paylaştıklarımla içimizdeki heyecanları hatırlamayı istiyorum ben, tutkularımızı keşfetmeyi. Bizi biz yapan şeylere yakınlaşmayı.
Doğadan konuşmak istiyorum. Doğanın içinde daha fazla olmaktan. Sürdürülebilirlikten, gezegenin iyiliği için daha fazla neler yapabileceğimizden. Şaraptan, kahveden, mantarlardan bahsetmek istiyorum, gastronomiden. Seyahatten, sanattan, sinemadan, tiyatrodan, müzikten. Şehirden köye göç hikayeleri dinlemek istiyorum mesela. Sabah ritüelleri, meditasyon, yoga… Daha fazla öğrenmek istiyorum! Hayata dair her şeyi keşfetmek, paylaşmak ve bu tutkuyu paylaşan daha onca güzel insanla tanışmak, birbirimizi büyütmek istiyorum.
Keşif insanı taze tutan yegane şey, ‘ne keşfi’ olduğunun bir önemi yok - yeniliği, tazeliği yeter. Her tökezlediğimde bunu hatırlayacağım, söz verdim kendime.
Benim için önemli bir hikaye bu, kendime yakınlaşmamı sağlayan. Umarım kenarından köşesinden dokunur sizin hayatınıza da – belki gülümsetir, belki de düşündürür biraz.
Bol bol keşif demişken, sizlerle son zamanlarda radarıma girenlerden birkaçını paylaşmak istiyorum.
Dünyanın herhangi bir şehrini hiç tanımadığınız birinin penceresinden görebilmenizi sağlayan Window Swap platformu,
Bir kulak tiyatrosu deneyimi yaşamak isteyenlere Podacto,
Kırılganlığın gücünü keşfetmek isteyenlere Brené Brown’un “Power of Vulnerability” konuşması,
Çok severek dinlediğim, Can Öz ve Ümit Alan’ın bizleri yeni medyayla imtihanımızı anlamaya çağırdığı “Yeni Medya 451” adlı podcast kanalları.
Hayatımda keşiften bol bir şey yok, buraya sığdıramam belki ama @irembali’de buluşursak deneyebilirim. :)