raquel KİMDİR?
Mindfulness Temelli Değişim Dönüşüm Koçu
"DEĞİŞİM ANDA BAŞLAR.™️” Metodunun yaratıcısı
[AN. / AN.lam / AN.lamak]
Üniversite eğitimini İsviçre’de tamamladıktan sonra kendine doğru çıktığı farkındalık yolculuğunda bir çok farklı disiplinlerde yurt içi ve yurt dışı eğitimlere katılmıştır.
Bütüncül bir yaklaşımla, 2015 yılından bu yana gerek bireylere, gerekse kurumlara yönelik Gestalt ve Mindfulness-Temelli Koçluk seansları, Şiddetsiz İletişim odaklı eğitimler, yönlendirmeli meditasyon, atölye çalışmaları ve etkinlikler düzenlemektedir. Ayrıca bu eğitimleri, sanat terapisi, beden ve hareket terapilerinden esinlendiği yaklaşımlar ile sentezleyen çalışmalar yapmaktadır.
Bireylerin, hayatın her alanında arzuladığı gerçek değişimi An’da kalarak ve “yapma” hali ve “olma” halini dengeli bir noktaya getirerek sağlayabileceğine inanan Raquel Habib, bu inançla düzenlediği tüm seans ve eğitimlerimin ortak zemininde “Mindfulness / Farkındalık” kavramına büyük bir alan açıyor.
Raquel Habib, Covid-19'un dünyayı etkisi altına aldığı Mart '20'den beri, her hafta Salı akşamları, “Hepimiz Bir’iz” adı altında bir Dayanışma Grubu oluşturarak ücretsiz online Meditasyon ve Mindfulness Sohbetleri düzenlemektedir.
Mindfulness Temelli Değişim ve Dönüşüm Koçu Raquel Habib, AN., AN.LAM ve AN.LAMAK olarak 3 farklı modül olarak geliştirdiği “DEĞİŞİM ANDA BAŞLAR.™️” eğitim metodunu TÜRKİYE’DE İLK KEZ bireysel koçluk seanslarına, KİŞİLERE ÖZEL / 1:1 bir formatta ve SINIRLI BİR KONTENJAN ile yeni dünyanın bilinçli liderlerinin erişimine sunmaktadır.
Müfredatını Prof. Dr. John Kabat Zinn’in geliştirdiği ve artık etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış olan MİNDFULNESS TEMELLİ STESS AZALTMA eğitimi programını butik bir eğitim kıvamında 10 kişi ile sınırlı bir kontenjanla sunmaktadır. Bu eğitim ileride eğitmenlik yolculuğuna devam etmek isteyenler için ön koşulu karşılamaktadır.
Bu eğitimde kazanacağınız günlük ve pratik tüm araçları düzenli uyguladığınızda hayatınızda ki tüm bilinmezleri ve stres yaratan etkileri kolaylıkla yönetebilecek bir oluş haline gelebilirsiniz.
Ayrıca, her ay “Bilinçli liderlik” konusunda IG Live programında düzenlediği sohbetlerde yeni dünyanın bilinçli lider kavramını irdelemekte ve bu tanımım özümseyen, bütüne hizmet eden ve “win-win-win” bakış açısı ile yaşayan liderleri konuk etmektedir.
Bu eğitim ve diğer tüm etkinlikler hakkında www.raquelhabib.comdan daha detaylı bilgi alabilirsiniz.
Her ayın bir akşam IG LİVE platformunda “BİLİNÇLİ LİDERLİK” teması etrafında günümüzün bilinçli liderlerini temsil eden kişiler ile topluma katkı sağlayacak konularda sohbetler düzenlemektedir.
Hayatta ki en büyük amacı kendisi ve etrafı ile bağlantısını farkındalıkla kurabilmek, şefkat ve güven ile yaşadığı ve yaşattığı bir dünyanın oluşumunda rol alabilmektir.
Raquel Habib Websitesi ve Sosyal Medya Hesapları
Web: www;raquelhabib.com
IG: @raquelhabib
Linkedin: https://www.linkedin.com/in/raquel-habib/
Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCIec1LYF6IIzWhnw0tqQ-OA
Spotify: spotify:user:pmhovezju4w72a6c47p5b4yi9
raquel’İN Life Works Labs Seanslari
daha fazla bilgi için aşağıdaki oturumları tıklayın
Love Mafia Lounge'da raquel’İ Dİnleyİn
Podcast notları
Gelişimin yaşam boyu bir yolculuk olduğu bilinci ile kendini daimi öğrenci olarak tanımlayan Raquel Habib kullandığı tekniklerle hem bireylere hem de kurumlara değer katmaya devam ediyor. Raquel ile öz şefkate, kelimelerimizin gücüne ve bizlere hizmet etmeyen kalıplarımızdan arınma yolculuğuna dair sohbet ettik.
Raquel’i daha yakından tanımak için http://www.raquelhabib.com’a göz gezdirebilirsiniz.
LOVE YOUR ENEMY / DÜŞMANINI SEV
Düşman kelimesini okuduğunuzda içinizde bir şeyler tetikleniyor mu?
“Ne saçmalıyor bu kadın, nasıl sevilir düşmanlar?”
“Yok artık düşmanımı niye seveyim o beni sevsin!”
Gibi sesler duyuyor musunuz içinizden?
Peki DÜŞMAN deyince ne anlıyorsunuz?
Gelin anlatayım, sizi yargılayan, ayrıştıran, size hoşlanmadığınız davranışlar yapan, sözler söyleyen, o an ilişkide olmaktan tetiklendiğimiz herkes.
Küçük, büyük, önemli, önemsiz hangi konu olduğu fark etmez, içinizde bir tetiklenme, kabartı hissettiğimiz an, ilkel beyimiz size tehlikedesin sinyali veriyor. Ve hepimizin bildiğini Kaç, Savaş, Don hallerinden birine giriyoruz. Bazen sadece çok üzülünce, bazen korkunca, bazen aşırı öfkelenince. Oto pilottan tepkiler veriyoruz.
Genelde de bizi yargılayanı yargılıyor, bize küsene küsüyor, kısasa kısas veya daha da üstüne çıkarak reaksiyon veriyoruz. Maalesef o an hem kendi özümüz ile olan bağlantıyı hem de karşısı ile olan bağlantıyı koparıyoruz. O duygusal yoğunluğun içinde ise kendimizi ifade ederken hayli zorlanıyor ve karşı tarafın anlamakta zorlanacağı ve kendimizin de tam ihtiyacını ifade edemediği biçimde konuşuyoruz.
Size tanıdık mı bu yazdıklarım?
İnanın benim hayatımda sık sık oluyordu, halen de ara sıra oluyor tabi ki.
Ne değişti?
Tepkilerim ve bakış açım.
Çünkü tetiklendiğim konuların hepsinin kendim ile ilgili olduğunu kabul ettim. Bu bana çok büyük bir özgürlük alanı verdi. Neden mi? Çünkü karşı tarafında tetiklendiği konuların hepsinin onunla ilgili olduğunu kabul ettim.
Evet birileri vesile oluyorlar yaşananlara. Tabi ki itiraf ediyorum, pek de kolay olmuyor o an durmak, nefes almak, biri seni suçlarken söylenenleri kişisel algılamamak, hele ki o kişi sana karşı kendini savunmak için farklı davranış ve sözler kullanırken. Sen de o an yanlış anlaşıldığını anlatmaya çalışırken... Herkes kendi penceresinden görüyor ve sadece kendini anlatmak üzere konuşuyor. Kimse birbirini duymuyor. O zaman bağlantı kopuyor bir anda.
Nasıl mı aşıyoruz olanları?
Yaşanan olaya verdiğim tepkinin benim kontrolümde bir seçim olduğunu her zaman hatırlamayı niyet ederek. Tepki vermek ile cevap vermek arasında bir fark vardır. Ve “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında Victor Frankl’ın sözü bunu çok güzel anlatır.
“Yaşadığım olayla verdiğim tepki arasında bir boşluk var. Ve hayatımın zenginliği bu boşlukta gizlidir.”
Bu boşluk bazen 3 dakika, bazen 3 gündür.
Marshall Rosenberg ise “Şiddetsiz iletişim” kitabında
“Hiçbir zaman başka birinin söylediği veya yaptığı bir şey yüzünden öfkelenmeyiz” diye anlatır.
Şiddetsiz İletişim kitabını okumadıysanız çok tavsiye ederim. Psikolog Marshall Rosenberg’in yazdığı bir yaşam dili olarak nitelendirdiği bu kitap, birçok insana farkındalık sağladığı gibi, barış dolu bir yaşamın her ortamda nasıl yaşanabileceği ile ilgili eşsiz bir kılavuz da olmuştur.
Hayatını bu yaşam biçimini yaymak üzere adayan Rosenberg’in yıllar boyunca sunduğu Şiddetsiz İletişim eğitimleri sadece kendini geliştirmek isteyen bireyleri değil, çatışma yaşayan kültürleri, kabileleri, toplulukları, devletleri aynı masa etrafında barışçıl bir noktaya taşıyabilmiştir.
Anlatmış olduğu konu, özünde Mindfulness temelli bir yaşam biçimidir. Kendisi Yahudi bir Budist psikologdur. Amerika’da yaşadığı bölgede gençken şahit olduğu şiddete yönelik izlenimleri, yaşamının zorlu koşulları, daha sonra takip ettiği Budist öğretileri ve psikolog olarak mesleğini de harmanlayarak kanımca Dünyamızın yıllar boyu ihtiyaç duyduğu bir alanda çok kıymetli bir yöntemi bizlere hediye etti. Ve hayat boyu bunu “Gönülden Verme Hali” ile elinden geldiğince ulaşabildiği her yerde yaydı.
Rosenberg kitapta, şiddete şefkat ve empati ile cevap vermenin gücünü inanılmaz basit ve yalın bir dille anlatır.
Tüm insanların doğasında var olan şefkat ve empatinin gücünü ancak verdikçe alabileceğimizi sanırım birçoğumuz ya okuduk ya da deneyimledik. Ben de şefkati hayatımızdaki her şey için bir anti-dote yani panzehir olarak görüyorum. Her zor durumun, her sorunun, her zorlu ilişkinin ve zorlu iletişimin ilacı şefkat kanaatimce. Şefkat olmadan empati olamaz. Ve şefkat, ancak önce kendine verebildiğin zaman etrafınla paylaşabildiğin bir olma hali. Sıfırdan birin çıkmayacağı gibi, kendi kabını doldurmadan başkasına da şefkat veremezsin.
Empati ve şefkat birçok toplulukta daha yumuşak olmak veya kendinden vermek olarak algılanabiliyor. Ancak bunun tam tersi bir yer olduğunu üstüne basa basa söylemek isterim.
“Empati: Zihni boşaltarak tüm mevcudiyetimizle dinlemek” der Marshall Şiddetsiz İletişim kitabının yedinci bölümünde.
Zihin dediğimiz aslında bizim yargılarımız yani sevgili düşüncelerimizdir kısacası egomuzdur. Tüm gün kafamızın içinde dönen atlı karıncalardır. Onları susturmanın pek mümkün olmadığını biliyoruz di mi?
Sadece onları fark etme ve onlara tutunmama pratiği yapıyoruz. İşte o zaman karşımızdaki ile iletişimimiz çok daha huzur dolu geçebiliyor. Empatinin içine her zaman şefkat vardır.
Zaten Marshall Rosenberg bazı yerlerde “Şefkatli İletişim” olarak adlandırmıştır aktardığı bu yöntemi. Şefkat demek karşındaki ile hemfikir olmak değil, sadece olan ile olduğu yerde “YARGISIZ” bir hal ile buluşmaktır.
Yargısız derken kendi görüşlerim ve inançlarımın olmadığından bahsetmiyorum. Yukarıda da bahsettiğim gibi, onları fark ederek ve söylediklerinden çıkarımlar ve varsayımlar yapmadan karşı taraf ile iletişime ve ilişkiye şefkatle girmekten bahsediyorum.
Bunları okurken aklınıza "neden Love Your Enemy – Düşmanını Sev diye bir başlık attın?" sorusu gelebilir.
Son zamanlarda dünyanın birçok yerinde şiddet hareketleri eskisinden daha çok arttı belki de biz artık sosyal medyadan dolayı bu durumlara daha sık şahit oluyoruz. Her iki şekilde de bu yaşanan şiddetin durmasının ve dünyamızın daha barışçıl, huzurlu bir yer olmasının tüm insanlığın en temel ihtiyaçlarından biri olduğuna inanıyorum. Egolarımızın bizleri yönetmesine izin verdiğimiz, uyku halinde geçirdiğimiz bir yaşamda olduğumuz sürece sadece yaşananlar hakkında şikayet edip dururuz.
Peki o zaman bu uykudan çıkmak adına yaşamayı arzu ettiğim, yaşamaya özlem duyduğum hayatı yaratmak için ben ne yapabilirim?
Fark ve değişim yaratmak için elim çok uzaklara uzanamaz ancak yakınımda kendi çemberimde ne yapabilirim? İlk önce kendimde ve yakın çevremde hangi tohumları ekebilirim?
1-Sevebilirim.
2- Şefkat gösterebilirim
3- Kabul verebilirim
Etrafımızda olanlar ve yaşananlarla bağlantı kurduğumuzda onların içlerinde bir acı ve üzüntü var ise onunla bağlantı kurmak ve yukarıda yazdığım gibi onlarla oldukları yerde yargısızca buluşmak... İnsan olarak etrafımdakilere verebileceğim en güzel şey; insanlığım.
Marshall’ın kitabında öfke bölümünde yazdıklarından alıntıda bulunmak istiyorum. Çünkü bu cümleleri hatırlamak bana birçok kez ilişkilerimi ve reaksiyonlarımı dengede tutmakta çok hizmet etti.
“Başkalarını yargıladığımızda şiddette katkıda bulunuyoruz.”
“Öfkenin nedeni yargılayan ve suçlayan düşünme biçimimizde yatar.”
“Şiddet acılarımıza başkalarının neden olduğuna, bu nedenle de cezayı hak ettiklerine inanmaktan kaynaklanır.”
İnanın bu kitaptan yazmakla bitmeyen birçok alıntı yapabilirim. Ancak yazmak değil uygulamak önemli. Uygulamak içinde kendi tetik noktalarınızı bilmek çok önemli. Bunun için Şiddetsiz İletişim kitabında anlattıkları gibi duygularımızı sinyaller olarak kullanabiliriz. Her duygu karşılanan veya karşılanmayan bir ihtiyacın sinyalidir. İhtiyaçlarımız ise içimizdeki tek canlı olan ve bizi harekete geçiren gerçektir. İşte bugün size buradan yazmamın sebebi aslında,
LOVE YOUR ENEMY….
DÜŞMANINI SEV…
diyerek başlarken, seni eleştiren, anlamayan, sana terslik ve kötülük yaptığını sandıklarını da sev. Çünkü hepimiz içimizde çok kıymetli birer elmas bulunduruyor, en temeldeki ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışıyoruz. Hepimizde ortak olan ancak algılarken ve ifade ederken farklılıklar yaşadığımız canımız ihtiyaçlarımız.
Seni yargılayanı sen yargılama, onun davranışının altındaki ihtiyacı bul ve onunla bağlantı kur. Karşındaki insanın öfkesinin veya korkusunun altındaki gerçekten karşılamaya çalıştığı ihtiyacı bulup onunla temas ettiğinde, onun içindeki en kırılgan belki de en savunmasız ve en doğal, gerçek olan insan tarafını göreceksin. Ve o zaman onu sevmekten ve ona şefkat göstermekten başka bir halde olmak istemeyeceksin.
Çünkü özümüzde HEPİMİZ BİR’İZ!
Hepimizin ortak insanlık halleri var. Hepimiz yaşamın içinde birçok zorluklar yaşadık, yaşıyoruz. Ve yıllar içinde bazen yarattığımız savunma mekanizmalarımız ile karşımızdakileri bizden uzak tutuyor veya canlarını bilerek ve bilmeyerek acıtıyoruz.
Belki de birçoğumuz içimizdeki acı ile nasıl temas edeceğimizi, onu nasıl ifade edeceğimizi hiç ama hiç bilmiyoruz. Bu yüzden bizim kendi içimizde dokumadığımız, göremediğimiz anlamadığımız yerlere biri şefkat ve sevgi ile dokunur ise istemeden bile olsa o kişi ile mucizevi bir şekilde kalpten kalbe bir bağlantı kuruyoruz.
Çünkü hepimiz özümüzde anlaşılmak, görülmek, duyulmak, sevilmek, kabul görmek gibi temel ihtiyaçlarımızı her an karşılayabilmek için bilinçli veya bilinçsiz hareketler yapıyoruz.
Şimdi sizlere bir davetim, gelin birlikte bizi eleştiren, yargılayan herkesi sevmeyi pratik edelim. Hoşumuza gitmeyen, bizi üzecek sözler söylendiğinde veya davranışlar sergilendiğinde biz, karşımızdakilerin kelimeleri ve davranışlarının arkasındaki ihtiyaçları görelim. Ve onlarla bağlantı kurup onları sevelim, ne dersiniz?
DÜŞMANIMIZI BİLE SEVEBİLİRSEK, (Hak vermek zorunda değiliz diye tekrar hatırlatıyorum) şefkat ile onun olduğu hal ile buluşabilirsek acaba nasıl bir dünyada yaşıyor oluruz?
Benim bugün burada yazdığım, hayatımda yaşamayı pratik etmeyi seçtiğim ve etrafıma yaymayı seçtiğim kalpten kalbe bağlantılar kurma felsefesi ile yaşama hali, Sevgili LOVE MAFIA ailesinin özünde olan bir hal. Ve bu bağı çok keyifli bir şekilde tüm pandemi boyunca LOVE MAFIA ailesi ile kurmuş olduğuma şükranım var.
Tüm pandemi boyunca karşıma birçok bu frekansta yaşayan insan çıktı. Birçoğuyla da Sevgili Love Mafia kanalı ile tanıştım.
SEVGİNİN MAFYASI olarak onların tek inançları sevgiyi yaymak oldu. Ben de bizleri, hep birlikte sevgiyi, şefkati yaymaya ve şiddette şiddetle değil kalbimiz ile cevap vermeye davet ediyorum.
Sevgi ile kalın,
An’da kalın,
Kalpten kalbe yaşayın…
İlgilenenler için bahsettiğim kaynaklar aşağıdadır.
Kitaplar:
Şiddetsiz İletişim – Bir Yaşan Dili – PHD. Marshall Rosenberg.
Çatışma Ortamında Barış Dili – PHD. Marshall Rosenberg.
İnsanın Anlam Arayışı - Victor Frankl
YouTube:
https://www.youtube.com/watch?v=CwHBD7Ihy5U
https://www.youtube.com/watch?v=DgaeHeIL39Y
Nonviolence Communication:
Nonviolence Communication Website
Raquel Habib