EBRU KİMDİR?
Ebru Güresin eğitimcilik mesleğine gönül verdi ve yaşam boyu öğrenmeyi felsefe edindi. Aşkla, inançla ve her yeni projede artan heyecanla biriktirdiği 20 yıllık deneyim doğrultusunda Negotiation konusunda uzmanlaştı. Negotiation konusunda verdiği eğitim ve danışmanlık hizmetlerinde “çözümleme” ve “çoklu disiplin” yaklaşımını benimsedi. Duyular, duygular ve buna bağlı gelişen algıların önemini vurguladı. Başarılı müzakerelerde uygulanan teknikler ve yöntemleri “insan” olgusu ile bütünleştirip bilgiyi yaşamın doğal akışı içinde hayata geçirme yöntemleri geliştirdi.
Ebru Güresin, Güresin Eğitim ve Danışmanlık Şirketi’nin kurucusu olup birçok kurumda şirket içi ve şirket dışı müzakere eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri vermektedir.
Love Mafia Lounge'da ebru’yu Dİnleyİn
Podcast notları
Love Mafia’mızın vazgeçilmez bir parçası olan Ebru 20 senelik eğitmenlik kariyerinde kurumlara müzakere teknikleri ve anlamlı kampanya içeriklerinin tasarımına dair destek vermekte ve bunu sağlarken alıştığımız kurumsal yaklaşımın ötesinde insani bakış açısı ile yeni dünyaya yönelik sözlendirmekte.
Ebru Güresin ile bu podcastimizde öğretilmişlerin ötesinde, yeni dünyada insanlığımıza dair ümidi beraber yakalamak üzere yolculuğa çıktık.
Ebru hakkında daha fazla bilgi için Camp Retail www.campretail.com.tr’ye girebilirsiniz.
Bir Farkındalık Hikayesi
Dünyanın gelmiş olduğu nokta ve içinde bulunduğumuz belirsiz hayata bakışımızı ne kadar çok değiştirdi değil mi?
Ailemizle, dostlarımızla, iş arkadaşlarımızla hatta kendimizle ilişkimize bambaşka, belki de çoktandır özlediğimiz sevgi ve anlayış gözlüğü ile bakmaya başladık. Elbette eş zamanlı olarak korku, kaygı, gelecek endişesi yaşadık ama ilginç bir şekilde “acaba bu şerde bir hayır var mı?” sorusunu sorduk ve çoğumuz cevabın “evet” olduğunu içtenlikle hissettik.
İşte bu dönemde yakın ve uzak çevremde etkileşimde olduğum çoğu insanda fark ettiğim ortak bir hal, beni önemli bir kavramı dile getirmeye yöneltti; Sorgulamak...
Hepiniz gibi ben de sorguluyorum. Bazen kendi buz dağımın altını görebilmek uğruna sıfır dereceye yakın suya dalıp donmayı göze alıyorum, bazen de buzun üstünde ayağım kayıp düşüyorum, sonrasında da buz üstünde düşmeden nasıl yürünür onu öğreniyorum. İşte bu cesur dalışlar sonucunda buz dağımın altında taş gibi duran, erimeye hiç niyet etmemiş, aslında büyük ölçüde hayatımı yönetmiş bir kavramla tanışıyorum; kazanma – kaybetme kavramı... Ama tanışmakla kalmıyorum, o buzu eritmeye gönül koyuyorum. O andan itibaren de özellikle verdiğim eğitimlerimde bu kavramların hem özel hem iş yaşantımızda kökten değişmesi gerektiğini savunuyorum. İnanır mısınız, başarılı da oluyorum.
Gelin bu kavramın iş hayatımıza yansımasına bir göz atalım. Ben hem aile, hem okul hem de iş hayatında başarının “kazanmak” ile ölçüldüğü bir kuşağın üyesiyim. Varoluş serüvenimin doğasında var olan “kazanma” odaklı başarı anlayışımın yerini empati ve iş birliğine önem veren, ilişkilere dayalı ve en önemlisi beni çok daha donanımlı olmaya zorlayan bir anlayışa bırakması için çabalıyorum. Şapkamı önüme koyup hem kalp, hem akıl gözüyle bizlere aslında dayatılmış olan fayda anlayışımı samimiyetle gözden geçiriyorum. Çoktandır “nasıl yaparım?” sorusu yerine, “nasıl daha iyi, daha farklı ve daha faydalı yaparım?” sorularına cevap arıyorum. Kazanmak kadar kazançlı çıkmanın da bir başarı olduğunu ve da önemlisi kaybederken de kazanmanın mümkün ve değerli olduğunu keşfediyorum. Bu keşfi sözde değil özde yaşıyorum. Uzun zamandır kayıp olan çok sevdiğim bir yüzüğü unutulmuş bir çekmece köşesinde bulmuşçasına seviniyorum.
Gelişiyorum. O Halde Varım.
İnsanoğlu kendi içinde ne kadar çok ikilime sahip. Bir yandan yeniliğin vereceği heyecanın peşinde koşuyoruz, diğer taraftan da konfor alanımıza sıkı sıkı tutunup değişime direniyoruz. Kimi zaman kendimizi dahi şaşırtan bir cesaretle konfor alanımızın dışına şöyle bir bakış atıp gördüğümüz ışığın peşinden koşuyoruz, çoğu zaman da aslında özgüvensizlik ekseninde, kalıpların içinde sıkışmış hayatlarımızı tekrar edip duruyoruz. Kimi zaman kendi irademiz ile değişime adım atıyoruz, kimi zaman da hayat öyle sürprizli senaryolar yazıyor ki filmin hiç beklenmedik yerinde ani bir rol değişimi yaşıyoruz.
Öyle ya; mutfaktaki eşyaların yerini bile hatırlamayan bir iş kadını, bu dönemde değme fırıncıya taş çıkartan ekmekler yapmadı mı? Günün büyük bir bölümünü sayısal tabloları yorumlamakla geçiren bir yönetici hayatının en güzel şiirini bu dönemde yazmadı mı? İşte her ne motivasyonla olursa olsun sürekli gelişiyoruz, sürekli büyüyoruz. Hayatta asıl keyfin yapmak zorunda olduğumuz işler ile yapmaktan mutluluk duyduğumuz işlerin dengesini kurmakta saklı olduğunu hep birlikte keşfediyoruz. İçinde bulunduğumuz toplumları ve dünyayı çok daha yaşanılır kılmak adına kendi ışığımızı güçlendirmenin ve daha da önemlisi güçlenen ışığımızla diğerlerini de aydınlatmanın asıl kazanç olduğunu anlıyoruz. Artık kazanırken kazandırdıklarımızın, kaybederken öğrendiklerimizin değerini çok daha üst bilinçle fark ediyoruz. Sözün özü birlikte yürüyoruz, birlikte büyüyoruz...
Sevgiyle Kalın,
Ebru Güresin
Birkaç Tutkulu Öneri...
Joseph Murphy – Bilinçaltının Gücü kitabını mutlaka okuyun. Hatta tekrar tekrar okuyun.
Netflix’de yer alan What The Health belgeselini mutlaka izleyin.
Kişisel gelişime farklı bir açıdan bakmasıyla tutkuyla takip ettiğim Pozitif Dergisi'ne mutlaka abone olun.
Geleneksel kavramları güncel bakış açısıyla harika bir şekilde yorumlayan Felsefi Düşün Dergisi'ni mutlaka alın.
Twitter’da National Türkiye, Aktif Psikoloji, Her Gün 1 Yeni Bilgi, Zen Proverbshesaplarını mutlaka takip edin.
Biyografik roman okumayı seviyorsanız Jeffrey Eugenides - Middle Sex kitabını mutlaka okuyun.
Tarihi sorgulayan cesur bir roman serisi okumak istiyorsanız Jose Rodriguez Dos Santos - Tanrının Formülü ve Kodeks 632 kitaplarını mutlaka okuyun.